30 Ocak 2016 Cumartesi

Hep aitlik.

 

Bitiremedigimsin işte.  Soluk soluk içime çekip, içimdeki hârı körüklediğimsin. Aklımı başımdan alıp; yanına, yamacına mesken edindiğimsin. Yüzün, gözün en kral şiirin kafiyeleri. Dumanı üstünde tüten sabah ekmeğimsin. Soru işaretlerimdeki cevabım, hoş sohbetimin aitlik ekisin. Ne güzel şeysin sen...

Eh benim sevdası suskun, yüreği berrak sevdiğim. Umulmaz gidişler yakışmadı yürüyüşüne. Öncemız yok gibi gittin, sonramız olmayacak gibi gel. Mutluluğu eskitmeyelim. Kimsesizligim, kimim kimsem ol yine. Zor değil emeklemek. Koşmayı  öğrenmeye, öğretmeye gel..

25 Ocak 2016 Pazartesi

Beklemekle eşdeğer.

   


   
 Anımsadım durup dururken öyle, gördükçe mutlu oluşunu. Böyle hayatında hiçbir şey olmamış, sanki hayatına hiç girmemişim gibi davranmalarin vs vs işte. Çok mutlu oluyorum çoğu zaman böyle gördükçe seni, çoğu zaman da öbür yanım zindan karası, uçurum boşluk. Böyle ne bileyim anlatılmaz ya yaşadığın.. O hesap işte. Boğazın düğümlenir ya, hani sadece yanlız başına olduğun zamanlarda ağlayarak çözülen düğümden bahsediyorum.. Heh! Bugün öyle birşeyler oldu sanki. Fotoğrafın geçti en saçma sapan zamanın, en saçma penceresinde. O düğümleri bir bir saydım ardın sıra. Fakat yanlız değildim cennetim.  Çözemedim bogazimdakileri. Her neyse işte sus pus olup yine oturdum oturacagim yere. Hem de hiç istemezken, hem de sırf senden sebep. Özlemekle eşdeğer sevdim seni ben. O yüzdendir dokunmayışı yokluğunun. Kıssadan hisse özledim seni ben. Gerçekte geleceğin yok ya, rüyalarıma beklerim sevgilim. Görüşmek üzere..

17 Ocak 2016 Pazar

Y.G. diye.




                                                                   Hoşça kal Y.G.






    '' Bu durumdan mutlu değilim şu an..'' dedi. Ve gitti. :) Ne büyük lüks beklemeyi bilmek. Ve ne kadar kolay 'gitmek'. Hiç aklımda yoktun aslında bugün. Annem sordu seni, öyle konun açıldı işte. Hani demiştin ya 'şimdilik kimse bilmesin' diye. O sözümü tutamadım kusura bakma. Velhasıl kelam başladım anlatmaya seni. Kızma bana sakın, yağmur yağıyordu, ' Barış Akarsu- Gördüğüme Sevindim.' çalıyordu. Anlatmayıp ne yapacaktım hem. Yasın çekilmiyor tek başıma. İlk günü anlattım; seni daha çocukken gördüğüm o ilk günü anlattım. Sonra Barış'ımız seslendi 'Görmesem daha iyiydi, seni orada, o gece..' diye. Peş peşe sıralandı sencil kelimeler. Sırf konu sen olduğun için kağıda kaleme gerek duymadan kendiliğinden yazılan kelimelerden bahsediyorum. Neyse, beraberimizde yetiştirdiğimiz, sonra üç gün içinde bertaraf edilen anıları kim ne yapsın diyerek susmayı istedim. Sustum da. Şu an seni içimde bitirmenin huzurlu hüznünü yaşıyorum. Bilmiyorum ne kadar doğru yaptığım. Fakat senin yaptığının yanında daha efendi bir davranış olduğu kesin. Yine de kızmıyorum ki sana. Çünkü sen benim hafızamda ölünceye dek kalacak olan çocukluk aşkımsın, ama kalbimde değil. O bile fazla ya, bakma işte. Hoşça kal servetim, sükutum, utancım.. Hoşça kal yağmurlu günlerin yeşil örtüsü, hoşça kal çocukluğum, gençliğim, sesim, soluğum.. Hep hoşça kal. Mutluluk ayrılmasın dizinin dibinden. Gülmeni esirgeme gamzenden. Yoksa ne yapar sevdiğin insan gülmeni görmeyince. Mutlu ol...