22 Kasım 2016 Salı

Yaz bana.

Çok da basit değil mi aslında, düzen nizam? Mesele ayak uydurmak. Yani; hayır diyememek, olmaz diyememek, farklı birşey söyleyememek. Susmak, boyun eğmek basitinden. Kolay olan ölmek mi? Yoksa en zoru mu o?  Ya sevmek? O ne? Bakınca ona, güneşin yer değiştirmesi kadar mı kolay, o bakmayınca içinin içinden çıkması kadar mı zor? Ya sevilmek? O nasıl birşey? Bilmiyorum ki... Peki bilmemek.? Güzel yanları yok değil, çok kötüsü de var değil. Yani iyi gibi kısaca. Bilmemek, attığın her adımdan heves duymak, sonunu bilmemek ise tam anlamıyla cesaretlik abidesi. Peki o ? 5N'lerin hepsi cevapsız, 1K'lar bilinmemek isteyen. Neyse şarkı dinleyelim boşver; " Bir Hikayem var, bir Hikayem bitmedi. . ." ...

27 Ağustos 2016 Cumartesi

..

Her şey boş, herkes boş, yürümek anlamsız, gülmek vebenzeri. Yine o şarkı çalıyor hem de bu sefer ben açmadım. Tesadüfi. 'Görmesem daha iyiydi...' diye. Ardından 'Hatıralar unutulmaz' diye. Ve 'Bir kere daha yandı canım ama gördüğüme sevimdim.'... Yandı canım. Gördüğümünse dilde tarifi yok. Hep uzak kalmayacaktık biz, öyle demiştik, bir hafta sonra. Öylesine bir özlem ki nefretle karışık. Seni görünceye dek süren. Gitmeseydin keşke demek geliyor içimden. Keşke Gitmeseydin.  Beklemek en güzel eylem şimdi. Ama özledim.

14 Ağustos 2016 Pazar

This question is for you.

Yoruldum bu aralar. Hiçlikten, yokluktan, sıcaktan, ondan bundan. Süzme saflık gibi bekleyişlerden. Beklemekten, bekletenden. Biraz tuzla çırpılmış iki yumurta gibi, kabuksuzum işte. Sen yokken böyleyim işte ben. Kabukları çöpe atılmış iki yumurta, yağmurda ıslanmış kaldırım taşı, az biraz da köşede meteliğe kurşun atan mahalle bakkalı gibi. Yahut şapkası uçmuş baca çıkıntısı, belki karpuz kabuğu ya da yolda yürürken tesadüfi karşılaşılıp tekme atılan teneke. Aslında yokum ben. Gittiğin yerden yazıyorum zaten. Kendimden verdiğim tavizler haddi aştı, ertesiye tahammülü yok. İnsanlıģıma şükür sebebim yok. Sen yoksun. Ölsen, gidilip mezarına dikilir 3-5 karanfil ama yaşıyorsun ve sen yoksun. Hukuki süreçte nasıl işliyor bu sistem bilmiyorum, yokluğuna kaç senli tazminat ceza alırsın? Geriye konuşulan edebiyat değil. "Ne zaman geleceksin?" işte edebiyat bu. Kaç makale, kaç deneme, kaç köşe yazısı çıkar bu sorudan biliyor musun bekleyene. Hem de gidenin geleceğinden emin bile değilken.  Sabrın sonu selamet diyorlar ya; kaç harf ekleyeyim adına selamete erişebilmek için? Söylesene " Ne zaman geleceksin?"

9 Temmuz 2016 Cumartesi

Ya Ya

Öyle de yazılmıyorki doğaçlama. Üstün körü, birkaç saniyelik güzel yüzün sadece. Görüntün ertesi 3-5 söz dizisi. Soluk soluk geçtiğim yolların senli kaldırım taşları bir de. Prangalar eskitmiş yokluk söyleşileri, sıkıcı tonlarca laf, ve sen.. Bekliyorum. Beklemek fiili, ikinci tekil şahıs gelecek zaman ekini görene kadar, bekleyeceğim. Şimdilerde adını geçiremiyorum olur olmadık zamanlarda. Kimseye söylemiyorum bekleyeceğimi de. Birileri hayat kurmak istiyor, yok diyorum yok, neden diye sormadan, uzaklaşıyorum oradan. Diyorum içimden; bitsin uğraşları, 
neyi var neyi yoksa bitsin, gelirse gelir, gelmezse giderim en mutlu gününe. İzlerim uzaktan hep yaptığım gibi. Buraya kadarmış deyip başlarım bitişimden. Yine de tek laf etmem. Mutlu olsun derim. Ya benli, ya bensiz. Bekliyorum şimdilerde. Ya gelir, ya gelmez..

1 Temmuz 2016 Cuma

#V #D #i #M

Anca gülmeleri küpe etmişsin kulağına. İnsan üzülüyor yaşadığının, yaşaması olmamasına. İki satır arası bir uğraş zannetme. Nasıl bir kafa yapısı ki seninki, kimin aklına riayet ettin ki, gitmeyi borç bildin kendine? Neydi seni zorlayan; kalbinse eğer tek kelime etmem, edemem. Benimki de iş değil biliyorum, 1 seneyi geçti hala sebep sonuç ilişkisi arıyorum. Özür dilerim. Düşünmüşsündür belki neden en başta demedin 'dur' diye. Dağınık birçok kelime, bolca 'Özür dilerim' ler... Zannınca sonucuna çoktan ulaşılmış bir ayrılık dizisi. Ben 'gitme' desem ne anlamı kalacaktı yaşadığımın. Yahut gitme dememle kalacak olsaydın ben istermiydim seni fikrimde. Anlatabilseydim keşke, dizin dizime değerken, yüzün en sanatlı portreyi yüzüme sunarken, bir bir neyi hesaplayıp neyi öylesine yaptığımı. Ve sen de tabi. Sonuçları sebeplere bağlayarak uzun uzun.. Sonucuna ulaşılmış bir problemin sorusuna pek gerek kalmıyor. Bu yüzdendir sebep yoksulluğum. Yazdım uzun uzun şimdi kusura bakma ben sadece seni özledim. Bi ara da demiştim seni seviyorum diye sen de bu kadar kısa zamanda mı? Düşüncesine kapılarak bu konuyu epey irdelemiştik. Şimdi de sorma neyin özlemi bu diye. İnan bana seni kendimden önce anlatmış olduğum bir sürü ajandam var benim. Üzerinde senin bile haberin yokken adının yazılı olduğu. Huysuzlanıyorum senin bu lakayt davranışlarından, biraz saygı çokça sevgi istiyorum. Öyle her gün değil hem 2 günde 1 örneğin. Anlatamıyorum ki .. Özledim işte.

15 Haziran 2016 Çarşamba

3 Harfe Sığmayacak Kadar.




   Bana da hak ver hem. Seni sevmek kolay değil ki. Ne yapsam olmuyor nezdinde ve emil ol bunun burukluğunu yaşamaktan güneş görmez oldu yüzüm. Karanlık, günü kovalarken, seni kovalıyor sencil kelimelerim. Sonrası yok. Çünkü sen yoksun. Senin olmadığın hiçbir hikayeye başlanmıyor ve seni görmeyen mürekkep damlamıyor kara kutusundan Noktalamalar asileşiyor, harfler isyan çıkartıp hücum ediyor gözlerime. Sonrası yok. Çünkü adın geçmiyor soyadımın yanında. Varlığını hissedemediğim birini, kolay nasıl sevebilirim ki. Ya ben seni özlüyorum. Özlüyorum ve sana ulaşabileceğim tüm yolları kapadın sen. Birgün yazmak istiyorum, cevap beklemeden anlatmak istiyorum sana, o gün ne yapmışsam, hatta sorular sormak ve sadece okuduğunu bilmek bile yetecek bana. Nasıl bir yoksulluk sen düşün.Korkuyorum. birgün yanında olamamaktan.Sana sarılmadan başkasına sarılmaktan.Olur ya ölüm bu, zamanı yok, hakkını helal et, seni çok sevdim.

13 Mayıs 2016 Cuma

Ne ben T. Ne sen Z.

Demiş ya şair "Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte.."... Hah işte ne ben Tahir olabildim  ne sen Zühre. Sen unuttun bense unutmayı beceremedim. Unutmak bi yana dursun özleminden yollarını suluyorum, belki gelirsen toz toprak içinde kalma diye. Yolcusu olmayan bir geminin demirini almaması gibi benim içerim, hiç gelmeyecek yolcu için güvertede süpürge sallamak işte. Kafanı çeviriyorsun güneşler doğuyor yokluk kırıntılarında. Öte taraftan varlığına bakıyorum; uzaktaki varlığına, varlığının yokluğuna. Düşüyor boynum, yine sana bekliyorum, gitmek için güneşlere. Fakat beceremedik, yapamadık olmadı. Ne sen kaldırabildin yükünü bu sevdanın, ne ben göze aldım sana kal demeyi.
Belki de doğrusu buydu ama 3 gün müydü zekatı onca yılın? Yahut hiç kalkışmayacaktık. Külfetinden sağ çıkamayacağımız yolların yolcusu  olmayacaktık. Hata ne benim ne senin.. Yani kısacası ne ben Tahir, ne sen Zühre..

29 Nisan 2016 Cuma

Ve.

 Vazgeçtim, dedim sonra suya yeşil düşen gözlerin geldi aklıma. Unutmayı unuttum. Üstüne bi kaç şarkı da dinleyince zaten pek mümkün olmadı unutmak. Hem unutmak böylesine aşılmazken, ben unutmayı sözcüklerden öteye götüremezdim. Vazgeçtim, dedim sonra beyaza yeşil çalan gözlerin geldi aklıma. Unutmayı unuttum. Üstüne bi kaç fotoğrafın da düştü önüme ve unutmak pek mümkün olmadı. Hem unutmak bana yakışmazken, ne unutabilirdim ne de seni kazanabilirdim. Gözlerin... Cennet'i kendine katık etmiş gözlerin. Biliyor musun seni bekliyorum. Şimdiki zamanin gelecek zaman rivayetinde. Yani nasıl söylenir, başka biriyle mutlu olacağını düşündüğün âna kadar. Susmak en ses getirici eylem şimdi bana. Belki sonsuza bekleyişler olur ya da sonsuza suskunluklar. Vazgeçtim dedim evet ama sonra gök yeşili gözlerin geldi aklıma. Unutmayı unuttum. Aslında  vazgeçtim, vazgeçmekten. Unutmaktan.. Fakat asla senden değil.

20 Nisan 2016 Çarşamba

Şimdinin Sonu.

"Gidene kal demek yakışmaz bize." Demiş birileri. Giden sendin ve ben kal demeyi yakistiramadim kendime. Sustum boylu boyunca. İki nokta ve bir parantezden başka çıkmadı gönlümden bir şey. Hoş, sende çıkmadın. Çünkü giden sendin ve ben konuşacak çok şeye rağmen kal demeyi yakistiramamistim kendime. Gitmek senin yolundu artık ve senin kararlı adımlarla yürüdüğün bu yollarda pineklemek benim işim oldu artık. Gidene kal demek yakışmaz bize demiş birileri. Ve sen benden gitmiştin ve ben kal demeyi yakistiramamistim kendime. Şimdi ise pinekledigim o yollardan usul usul çekiliyorum. Çünkü sen gitmiştin ve ben tozuna bulandigim o yolların ardına düşmekten yoruldum. Çünkü söylemeyi  yakistiramadigim kal kelimesine yakışmıyor artık beklemem. Ve en önemlisi de sen mutlusun. Mutlu olma demiyorum tabii ki. Fakat sevene layikmis yaşadığı hüzün. Anlıyorum ki bu hüzün sana hiç yakışmamiş. Neden bilmiyorum ama bugun ilk defa vazgeçmek hissine kapıldım. Tam 1 sene 2 ay 10 gün sonra kendime yakistiramadigim kal kelimesine yakışmak istedim bugün. Hakkını verdim soyleyemediklerimin ya da vereceğim, her ne haltsa işte. Çünkü sen çoktan gittin ve ben kal demeyi becerememisken beklemek çok değil mi sence de. Özür dilerim ayrıca hayatında bi kaç gününü meşgul ettiğim için. Yahut teşekkür ederim bi kaç gününü bana ayırdığın için. Ne söylesem kafi zaten şu saatten sonra. Biliyor musun hissetmedigim hiçbir şey söylemedim sana. Hissettiklerimin de hepsini söyleyemedim. Utandım. Çünkü çocuk dilinde sevdim seni. Çünkü sen gittin ve ben 'kal' demeyi yakistiramadim kendime. Gitmeseydin demeyeceğim. Keşke hiç gelmeseydin. Keşke hep kendime anlatsaydim seni çocuk dilinde. Sonra buyuseydim işte , 'sus' dilinden sevseydim. Bunca acının elbet yok bir bedeli, fakat acının bile güzel olduğunu sende öğrenmistim. Çünkü sen gitmiştin ve ben kal demeyi yakistiramamistim kendime. Şimdi ise yolun sonuna geldim , senin çoktan tamamladığın.

22 Mart 2016 Salı

? Nasip. ?



Yine o şarkı çalıyor. Seni anneme anlattığımdaki şarkı. Şimdi düşünüyorum da iyiki görmüşüm diyorum seni orada , o gece. "İnsan bin kere mi yanıyor bir kere sevince" diyor ya,  yanan insan değil aslında, ucunda hayallerinin de yanıp kül olduğu sigaralar yanan. Sağım, solum,önüm, arkam sobe derler ya ben 'sen' diyorum artık. Sesini duysam mesela, yaşayacağım aklıma geliyor ki sesini de duymayali geçen şubattan bu yana 1 sene oldu. Sene-i devriyesi gerçekleşti katlinin.  Bakma öyle dediğime, katillik güzel meslek nezdinde. Çünkü insan alışır birine ya da bir şeye, ulaşmak fiilden öteye gidemez ya, uzanamadigi ciğere pis demek benimki. Ha ulaşmak çok mu mesele. Vallahi değil. Biliyorum ben seni. Hâla bensin fakat bir şeyler kısıtlayan seni.  İnanıyorum Şubat yine gelecek ve sabahi bulacağız yine konuşurken. Şarkı vs. söyleyeceğim belki kimbilir. Oysa güzel olmaz mıydı uyurken bana baktığını görmek, yahut uyurken seni görmek. Şimdi ise yollarını dokuyorum ilmek ilmek, belki gelirsin diye. Keşke ihtimal  konuşmak yerine kirpiklerini saysaydim. Nasip..

18 Şubat 2016 Perşembe

Bilmen gerekli şeyler. Ya da bildiğin.



Soru işaretleri bıraktım onda. Soru işaretleri de beni bıraktı ondan. Güzel bitti aslında. Sessiz sedasız bağır çığır olmadan.İmla kurallarına uyarak yazdı gittiğini, gidecegini. Haberim vardı en azından,bu da güzel. Soru işaretleri bıraktım onda, halbuki benim için konu o ise en başından verilmişti cevapları bütün soruların. Çünkü o, sorguya suale mahal verilecek birisi değildi. O ise içimde yeşerttiğim, konu kapanmıştı en başından. Çünkü ilk onu sevdim ben. Sevmiştim demiyorum sevdim, hala da devam ediyor. Çünkü ben onu gelecek zamanın geçmiş zaman rivayetinde sevdim. Yani sevecektim. İlk görüşte söz kesilmişti yüreğimde. Geçmiş zaman sevdim, gelecek zaman seveceğim. Bir de geniş zamanda severdim. Hem de öyle bi geniş zamanki kısa bir 60-70 sene. Benim olur veya olmaz, sevdiğimi bilsin bilmesin, beni görsün görmesin fakat o mutlu olsun, benle veya bensiz. Çünkü mutluluk yakışıyor          onun gamzelerine,yeşillerine. Hayırlısı, onlusu, Rabbimden ..

4 Şubat 2016 Perşembe

Definesizler Sokağı




       ...



 Ben hep yanlıştım. Herkese, her şeye susmuştum. Bitkin, yorgun, üstelik umutsuzca. Usandim. Yemin etmekle beraber yoruldum be. Üstesinden gelmek başlı başına emek istiyor hem de benim yapamadığım tarzdan. Neyin üstesinden gelmek diye düşünülebilir. O şey ya , işte vardır ya böyle sevmekten. Düşünemiyorum ki hiç, neyin nasıl doğru olacağını. Alıp kelleyi koltuğa meskenlemek istiyorum uzaklara bi yerlere.  Kimseden habersiz, umar etmeden, ölmeyi beklemeye gitmek istiyorum. Yıldım. Definesizler sokağında, çulsuzca eskimek istiyorum. Yahut miğferlerini kuşanıp çıkmak istiyorum karşına, tüm acizliğimle. Ayn yaşlarımdan , tesbih yaparim hem. Söz kılıcından geçir beni, ya da sus kınından çıkar gözlerini ölmeyi seveyim. Ulan bee. Son nefeste peygamber efendimizden sonra seni görmeyi nasip eylesin Mevlâ. Bak işte gitti mi yine paket paket dumanladigim. Hâyânı özledim.

30 Ocak 2016 Cumartesi

Hep aitlik.

 

Bitiremedigimsin işte.  Soluk soluk içime çekip, içimdeki hârı körüklediğimsin. Aklımı başımdan alıp; yanına, yamacına mesken edindiğimsin. Yüzün, gözün en kral şiirin kafiyeleri. Dumanı üstünde tüten sabah ekmeğimsin. Soru işaretlerimdeki cevabım, hoş sohbetimin aitlik ekisin. Ne güzel şeysin sen...

Eh benim sevdası suskun, yüreği berrak sevdiğim. Umulmaz gidişler yakışmadı yürüyüşüne. Öncemız yok gibi gittin, sonramız olmayacak gibi gel. Mutluluğu eskitmeyelim. Kimsesizligim, kimim kimsem ol yine. Zor değil emeklemek. Koşmayı  öğrenmeye, öğretmeye gel..

25 Ocak 2016 Pazartesi

Beklemekle eşdeğer.

   


   
 Anımsadım durup dururken öyle, gördükçe mutlu oluşunu. Böyle hayatında hiçbir şey olmamış, sanki hayatına hiç girmemişim gibi davranmalarin vs vs işte. Çok mutlu oluyorum çoğu zaman böyle gördükçe seni, çoğu zaman da öbür yanım zindan karası, uçurum boşluk. Böyle ne bileyim anlatılmaz ya yaşadığın.. O hesap işte. Boğazın düğümlenir ya, hani sadece yanlız başına olduğun zamanlarda ağlayarak çözülen düğümden bahsediyorum.. Heh! Bugün öyle birşeyler oldu sanki. Fotoğrafın geçti en saçma sapan zamanın, en saçma penceresinde. O düğümleri bir bir saydım ardın sıra. Fakat yanlız değildim cennetim.  Çözemedim bogazimdakileri. Her neyse işte sus pus olup yine oturdum oturacagim yere. Hem de hiç istemezken, hem de sırf senden sebep. Özlemekle eşdeğer sevdim seni ben. O yüzdendir dokunmayışı yokluğunun. Kıssadan hisse özledim seni ben. Gerçekte geleceğin yok ya, rüyalarıma beklerim sevgilim. Görüşmek üzere..

17 Ocak 2016 Pazar

Y.G. diye.




                                                                   Hoşça kal Y.G.






    '' Bu durumdan mutlu değilim şu an..'' dedi. Ve gitti. :) Ne büyük lüks beklemeyi bilmek. Ve ne kadar kolay 'gitmek'. Hiç aklımda yoktun aslında bugün. Annem sordu seni, öyle konun açıldı işte. Hani demiştin ya 'şimdilik kimse bilmesin' diye. O sözümü tutamadım kusura bakma. Velhasıl kelam başladım anlatmaya seni. Kızma bana sakın, yağmur yağıyordu, ' Barış Akarsu- Gördüğüme Sevindim.' çalıyordu. Anlatmayıp ne yapacaktım hem. Yasın çekilmiyor tek başıma. İlk günü anlattım; seni daha çocukken gördüğüm o ilk günü anlattım. Sonra Barış'ımız seslendi 'Görmesem daha iyiydi, seni orada, o gece..' diye. Peş peşe sıralandı sencil kelimeler. Sırf konu sen olduğun için kağıda kaleme gerek duymadan kendiliğinden yazılan kelimelerden bahsediyorum. Neyse, beraberimizde yetiştirdiğimiz, sonra üç gün içinde bertaraf edilen anıları kim ne yapsın diyerek susmayı istedim. Sustum da. Şu an seni içimde bitirmenin huzurlu hüznünü yaşıyorum. Bilmiyorum ne kadar doğru yaptığım. Fakat senin yaptığının yanında daha efendi bir davranış olduğu kesin. Yine de kızmıyorum ki sana. Çünkü sen benim hafızamda ölünceye dek kalacak olan çocukluk aşkımsın, ama kalbimde değil. O bile fazla ya, bakma işte. Hoşça kal servetim, sükutum, utancım.. Hoşça kal yağmurlu günlerin yeşil örtüsü, hoşça kal çocukluğum, gençliğim, sesim, soluğum.. Hep hoşça kal. Mutluluk ayrılmasın dizinin dibinden. Gülmeni esirgeme gamzenden. Yoksa ne yapar sevdiğin insan gülmeni görmeyince. Mutlu ol...