30 Temmuz 2015 Perşembe
Sorular?
Neden gider insan? İstediği için mi, yoksa mecburiyet hissettiği için mi? Yahut her iki durum olsa da neden gidiyor ki? Gitmesin. Mesela o gitmesin. Gittiği yerlerde üzülür. Üzerler, biliyorum. Gitmesin, kalsın hep yanımda. Daha gözlerinde kendimi görmemişken, neyin gitmesi bu? Ne yani mutlu olacağını mı zannediyor. Gülerim eğer bu düşüncesi varsa. Neyse gitmeler onun, onu beklemeler bizim olsun.
21 Temmuz 2015 Salı
Yahut şu an tam şu an işte, seni yazıyorken sende beni okuyorsundur.
Yıldızlar kayıyor bu gece, gözyaşlarım hesabınca. Neden sonra sen aklıma gelmiş oluyorsun. Hayal işte ya bu; gülüyoruz, hiç bakmadığım gibi bakıyorum yüzüne. Yüzünün her metrekaresini ezberimde şiire dönüştürüyorum,bilmiyorsun. En çok koyan da bu ya zaten. Ne benden haberin var ne de hayallerimden. Senin pencereden de kayıyor ama o yıldızlar. Belkide aynı yıldıza beraber şarkı dinletmişizdir ha, olamaz mı? Yahut şu an tam şu an işte, seni yazıyorken sende beni okuyorsundur. Mümkün fakat bilmiyoruz. Ben ve şiirlerim bilmiyoruz. Seviyor musun yoksa aksi mi? Saate baktığın kadar aklına geliyorsam o da yeter bana, zaten şairlik 'yok' mesleği, öyle değil mi?
20 Temmuz 2015 Pazartesi
18 Temmuz 2015 Cumartesi
Kırmızı Kupa Bardağı
Kurulu bir düzene
inat gibi gittim onu bağladım gönlüme. Ne gerek vardı ki onca yokluk
kırıntılarıyla yetinmeye. Pişman değilim, fakat üzülüyorum. Sebepsiz
olmamalıydı. Gelişi kadar bir sebebi olmalıydı gidişinin de. Neden gitti? Ona
kitap yazacak kadar beni nasıl kendine âşık etti? Gidişi miydi yoksa beni
arayışına sürükleyen? Sanırım. Şimdi gelse, sevmem ama sadece dışımdan. Göstere
göstere gidişine imzamı atamam. O da beni sevsin hem biraz. Benim işim gücüm o
ise onun ki neden ben olmayım.
Derme çatma bir
gönül oynaşı. 3 günlük oluşundan eskimişliği, hor görülmüşlüğü. Yahut bir
karnaval mıydı zannımca? Belki. Neden sigara yakmıyoruz? Bekle bir saniye. …
Geldim! Hayat dediğin bitmesin be birinin arkasında
koşmakta. Fakat onun yolunda insan yaşlanır. Hani ölünceye dek seveceğim
klişesi var ya, hah işte onun yolunda ölünür. Kendini ahım şahım bir şey
zannetmesinden korkuyorum bir zaman sonra. Diyorum hak edene neden şefkat göstermiyorsun.
Anlıyorum sonra şefkat yalnızca kalple çalışıyormuş. Beyinle kontratı çoktan
feshetmiş. Etsin de zaten. Gecenin 2 küsuratında kim sevilmek ister ki. Şimdi
bir şey deneyelim. Bu bölümü, şu son iki satırı gecenin ikisinde gerçekleştir.
Gir o malum siteye yaz oraya Neşet ERTAŞ – Amanın Leyla türküsünü. İkinci
cümleyi cebe at. Sonra dön buraya. İşte onun gözleri de öyle. Psikopatım ben
biraz idare et. Söylemek istediğim şeyleri onunla anlatmayı seviyorum. Ne de
çok seviyormuşum meğerse onu ve Neşet’i. Ne yani Neşet Baba sevmiyor olamazsın.
Bazen hüzünlenmek
için aşk acısı çekmek istiyor gibi oluyorsun. Ne bileyim, bir müziğin notasında
onu bulma uğraşı yok mu, yaralıyor. Gündüz oluyor, yağmur sesi dolduruyor
kulağını. Güneş çıksın diye dua ediyorsun. Bir ihtimal gökkuşağı çıkar da uzun
zamandır görmediğin birini anımsayabilmek için. Biri dediğime bakma, başkası
için biri, senin için o yağmur, o güneş, o gökkuşağı.
Aşkı bildiğim
kadarıyla anlatayım mı? Aşk… Yok, olandır aşk. Varlığı bilinen ama hiç senin
olmayan. Vitrinde görüp ardında boynunun döndüğü, istemeye istemeye
uzaklaştığın o oyuncaktır. Kavuşamayana aşktır, hissettiği. Hem kavuşursan aşk
olmaz ki onun adı. Olsa olsa sevgi olur, onu da hissetmenin bir mahareti yok
zaten. Yani insan çiçeği de sever ama ben bir çiçek soldu diye ağlayanı
görmedim. Demem o ki aşk, zahmetli ve zanaat isteyen bir mecra. İki günlük
zevki uğruna yahut gidecek olana kapısı kapalı olmalı aşk dediğinin.
‘’ Beklemenin güzel olduğunu düşünmezdim,
gidişine denk gelmeseydi eğer.’’
14 Temmuz 2015 Salı
Acaba nasıl?
Bir insan en güzel
nasıl sevilebilir?
Bence
çocukluktan. Yani çocukken olmuştur hepimizin de işte ben bunu seviyorum dediği
biri. İşte mesele tam da bu. Eğer yıllar geçmesine rağmen aklının bir kıyısında
hala o varsa, ve sen ona sevdiğini hiç söyleyememişsen, aynı ortamda
bulunduğunda yüzüne bakamamışsan ve benden rahatsız olmasın diye yanına bile
oturamamışsan, fakat içten içe görmek için kapısında yatıp, sonra da bir bahane
bulurum diyerek etrafında volta atmışsan, sevmek kelimesinin bütün harfleri
sana helal olsun.
İşte ben
yukarıdaki yazılar gibi sevdim. Utanarak, ondan uzaklaşarak, yanında olmak
isteyip hep kaçarak. Yakınından gidip en hüzünlüsünden bir şarkıya sığınarak,
son dal sigaramın tadını ala ala içerek sevdim. O da beni sevmiş, ‘-miş’ ama
yani. Söyledi Şubat’ın sekizinde, saatin sabaha karşı dört buçuğunda. Mutluyduk
ilk iki gün. İnsanın ömrü üç günlükmüş derler ya, onun sevgisi de üç günlükmüş.
Konuşmak istemiyorum deyince, tersine dönmüyor dünya, durduğu da olmuyor,
sadece giderken senden bir paket sigara, birkaç damla gözyaşı götürüyor, ona da
sadakam olsun diyorsun. Ama seviyorsun.
Şimdi yak bir
sigara, ciğerlerin aşkına kavuşsun. O ciğerin aşkı gibi işte benim durum.
Varlığı öldürüyor, yokluğuysa nefes aldırmıyor. Düğüm düğüm oluyor hayatın,
düğün düğün olacağı yerine. Haberi yok gittiğinden beri, benden. E bir şeyden
de olmasın haberi demek geliyor aklıma ama o senin içinin Filistin olduğunu
bilmedikten sonra ben savaşsam neye yarar. Neye yarar demek istemiyorum çünkü
söz konusu o ise mutlaka vardır bir bildiği. Neyse şimdi yak bir sigara
ciğerlerin aşkına kavuşsun.
Ön söz ya da her ne haltsa işte!
ÖN’SEV
Gözümden
akıttıklarımla terletiyorum sayfaları. Umurumda değil dediklerimizden en
umurumuzda olanlar için belki de bu yazdıklarım ve yazacaklarım. Ya da tam
onlar içindir.
Öyle değil midir zaten şiirin öveni de, söveni de tam
üzerilerine oturuverir. Gün geceyi gösterince bir başka seversin, zatını değil
olmayışını. Yoktur ya hani hep, alışmışsındır bir Süreya mısrası gibi. Dedik
ya, gece olunca tamamıyla onu hissedip, bir dal sigara yakıp, eşliğinde müzik
de içiyorsan güzel insansın vesselam.
… h o ş g ö r ü n.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)