18 Temmuz 2015 Cumartesi

Kırmızı Kupa Bardağı


              

   Kurulu bir düzene inat gibi gittim onu bağladım gönlüme. Ne gerek vardı ki onca yokluk kırıntılarıyla yetinmeye. Pişman değilim, fakat üzülüyorum. Sebepsiz olmamalıydı. Gelişi kadar bir sebebi olmalıydı gidişinin de. Neden gitti? Ona kitap yazacak kadar beni nasıl kendine âşık etti? Gidişi miydi yoksa beni arayışına sürükleyen? Sanırım. Şimdi gelse, sevmem ama sadece dışımdan. Göstere göstere gidişine imzamı atamam. O da beni sevsin hem biraz. Benim işim gücüm o ise onun ki neden ben olmayım.



   Derme çatma bir gönül oynaşı. 3 günlük oluşundan eskimişliği, hor görülmüşlüğü. Yahut bir karnaval mıydı zannımca? Belki. Neden sigara yakmıyoruz? Bekle bir saniye. …
Geldim! Hayat dediğin bitmesin be birinin arkasında koşmakta. Fakat onun yolunda insan yaşlanır. Hani ölünceye dek seveceğim klişesi var ya, hah işte onun yolunda ölünür. Kendini ahım şahım bir şey zannetmesinden korkuyorum bir zaman sonra. Diyorum hak edene neden şefkat göstermiyorsun. Anlıyorum sonra şefkat yalnızca kalple çalışıyormuş. Beyinle kontratı çoktan feshetmiş. Etsin de zaten. Gecenin 2 küsuratında kim sevilmek ister ki. Şimdi bir şey deneyelim. Bu bölümü, şu son iki satırı gecenin ikisinde gerçekleştir. Gir o malum siteye yaz oraya Neşet ERTAŞ – Amanın Leyla türküsünü. İkinci cümleyi cebe at. Sonra dön buraya. İşte onun gözleri de öyle. Psikopatım ben biraz idare et. Söylemek istediğim şeyleri onunla anlatmayı seviyorum. Ne de çok seviyormuşum meğerse onu ve Neşet’i. Ne yani Neşet Baba sevmiyor olamazsın.




    Bazen hüzünlenmek için aşk acısı çekmek istiyor gibi oluyorsun. Ne bileyim, bir müziğin notasında onu bulma uğraşı yok mu, yaralıyor. Gündüz oluyor, yağmur sesi dolduruyor kulağını. Güneş çıksın diye dua ediyorsun. Bir ihtimal gökkuşağı çıkar da uzun zamandır görmediğin birini anımsayabilmek için. Biri dediğime bakma, başkası için biri, senin için o yağmur, o güneş, o gökkuşağı.




    Aşkı bildiğim kadarıyla anlatayım mı? Aşk… Yok, olandır aşk. Varlığı bilinen ama hiç senin olmayan. Vitrinde görüp ardında boynunun döndüğü, istemeye istemeye uzaklaştığın o oyuncaktır. Kavuşamayana aşktır, hissettiği. Hem kavuşursan aşk olmaz ki onun adı. Olsa olsa sevgi olur, onu da hissetmenin bir mahareti yok zaten. Yani insan çiçeği de sever ama ben bir çiçek soldu diye ağlayanı görmedim. Demem o ki aşk, zahmetli ve zanaat isteyen bir mecra. İki günlük zevki uğruna yahut gidecek olana kapısı kapalı olmalı aşk dediğinin.






         ‘’ Beklemenin güzel olduğunu düşünmezdim, gidişine denk gelmeseydi eğer.’’   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder