Kurulu bir düzene
inat gibi gittim onu bağladım gönlüme. Ne gerek vardı ki onca yokluk
kırıntılarıyla yetinmeye. Pişman değilim, fakat üzülüyorum. Sebepsiz
olmamalıydı. Gelişi kadar bir sebebi olmalıydı gidişinin de. Neden gitti? Ona
kitap yazacak kadar beni nasıl kendine âşık etti? Gidişi miydi yoksa beni
arayışına sürükleyen? Sanırım. Şimdi gelse, sevmem ama sadece dışımdan. Göstere
göstere gidişine imzamı atamam. O da beni sevsin hem biraz. Benim işim gücüm o
ise onun ki neden ben olmayım.
Derme çatma bir
gönül oynaşı. 3 günlük oluşundan eskimişliği, hor görülmüşlüğü. Yahut bir
karnaval mıydı zannımca? Belki. Neden sigara yakmıyoruz? Bekle bir saniye. …
Geldim! Hayat dediğin bitmesin be birinin arkasında
koşmakta. Fakat onun yolunda insan yaşlanır. Hani ölünceye dek seveceğim
klişesi var ya, hah işte onun yolunda ölünür. Kendini ahım şahım bir şey
zannetmesinden korkuyorum bir zaman sonra. Diyorum hak edene neden şefkat göstermiyorsun.
Anlıyorum sonra şefkat yalnızca kalple çalışıyormuş. Beyinle kontratı çoktan
feshetmiş. Etsin de zaten. Gecenin 2 küsuratında kim sevilmek ister ki. Şimdi
bir şey deneyelim. Bu bölümü, şu son iki satırı gecenin ikisinde gerçekleştir.
Gir o malum siteye yaz oraya Neşet ERTAŞ – Amanın Leyla türküsünü. İkinci
cümleyi cebe at. Sonra dön buraya. İşte onun gözleri de öyle. Psikopatım ben
biraz idare et. Söylemek istediğim şeyleri onunla anlatmayı seviyorum. Ne de
çok seviyormuşum meğerse onu ve Neşet’i. Ne yani Neşet Baba sevmiyor olamazsın.
Bazen hüzünlenmek
için aşk acısı çekmek istiyor gibi oluyorsun. Ne bileyim, bir müziğin notasında
onu bulma uğraşı yok mu, yaralıyor. Gündüz oluyor, yağmur sesi dolduruyor
kulağını. Güneş çıksın diye dua ediyorsun. Bir ihtimal gökkuşağı çıkar da uzun
zamandır görmediğin birini anımsayabilmek için. Biri dediğime bakma, başkası
için biri, senin için o yağmur, o güneş, o gökkuşağı.
Aşkı bildiğim
kadarıyla anlatayım mı? Aşk… Yok, olandır aşk. Varlığı bilinen ama hiç senin
olmayan. Vitrinde görüp ardında boynunun döndüğü, istemeye istemeye
uzaklaştığın o oyuncaktır. Kavuşamayana aşktır, hissettiği. Hem kavuşursan aşk
olmaz ki onun adı. Olsa olsa sevgi olur, onu da hissetmenin bir mahareti yok
zaten. Yani insan çiçeği de sever ama ben bir çiçek soldu diye ağlayanı
görmedim. Demem o ki aşk, zahmetli ve zanaat isteyen bir mecra. İki günlük
zevki uğruna yahut gidecek olana kapısı kapalı olmalı aşk dediğinin.
‘’ Beklemenin güzel olduğunu düşünmezdim,
gidişine denk gelmeseydi eğer.’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder