28 Ekim 2017 Cumartesi

Bir Sıfır

Yüzünden gözünden türküler akan birileri vardır bir de. Baştan başa dünyanın bütün pisliklerinden kurtulmak isteyen bir yapıt. Hüzün ve cesaret. Direnmek tüm zorluklara, istemeye istemeye. Yolda görse yanından geçmeyeceğin şeylerin üzerine yürümek. Hissiz koyulmak yaşamaya. Doğmakla hayata 1-0 geride  başlamak. Büyük bir sınanma. Ve her şeye rağmen gülmeye yeltenmek. Ne kadar zordur yaşayana. Türküler diyordum, türküler... Neşetler, Aşık Mahzuniler, Arif Sağ'lar... Bir potpori dinlettiren yüzler. İnsan ne için yaşar? Huzurlu olmak için mi? İşte böyle insanların huzura değilde yaşamaya ihtiyacı var. Dudaklarından okunan bir dolu anıya Elveda. Saçlarından düşen toprağa, 'ben burdayım, en kötü halinle gel hayat' telaffuzları. Suçlu kim. Bu hale getirenler mi, bu hale gelen mi? Bilinmez... Zamanı kucaklamak en temizi. Beklemek, yüzleşmek, direnmek...

26 Ekim 2017 Perşembe

War of Feelings

 

 Öyle kolayca söküp atamam ki seni içimden. Kazınmışlığını bir anda yok saymak imkansız. Sen benim güneşim, yağmurum, hatta kafamı kaldırıp baktığım gökyüzüm. Gözlerin yıldız, saçların samanyolu. Hapsettiğim dünyamın, kokuşmuş sokaklarından uzak tuttum da sakladım seni. Loş lambaların mümkünsüz sıcaklığında örtüm üzerini ellerimle. Çık gel demeye huysuz, geldiğinde kollarımla saracak kadar da yüzsüz bir söyleşi var içimde. Kuytuların kırgınlığı sarıyor beynimi. Biraz sitem, biraz düş kırıklığı. İnanıp avunmak yoklarla, içten istemeler. Kim haklı? Hislerin savaşı. Yokların, yolların, sonsuzlukların...

23 Ekim 2017 Pazartesi

Beknas-i Hayat









  Mutlu muyum bilmiyorum. Kıvrak bir zekaya sahip birisi var karşımda. Üstelik kalbi güzel. Tip konusuna aldırmayacak kadar da evrildiğimi düşünüyorum. Mutlu olup olmadığımı bilmemek şu sebepten ötürü aslında; önüme iki seçenek çıkıyor ve ben bu tozlu, taşlı yollardan hangisini seçeceğime karar veremiyorum. İnsan kendisini mutlu etmek için uğraşan birisini mi seçmeli, yoksa sesini bile yıllardır duymadığı, yüzüne bakamadığı birisini mi seçmeli. Bir yanda çocukluğun, öbür yanda kocamışlığın. Öylesine dert mi olmalı bu konu bana? Bence düşünmeden zamanın akışına bırakmak kendini daha mümkün. Güzel şeylerin olmasını beklemek mi, olması için harekete geçmek mi? Nedir insanoğlunu rahatlatan? Etrafında çıkarına dayalı insanlar, tek gülümsemeye canını almaya çalışanlar.. Ne kadar zavallılar. Hayatın sistemli temposuna ayak uydurmaya çalışırken, bir de böyle haşerelerin meydana getirdiği gürültü ciddi anlamda can sıkıcı. Her nasip vakti gelince olurmuş, sabretmek gerekiyormuş. Kesinlikle öyle ki kalbi güzel olanın, göz yaşına tahammülüm olmadığı içindir beklemek. Suskunluk en büyük nimetmiş, onu öğrendim. Şimdi sessizliğime de katarak yüreğimi bekliyorum. Nasibimi..