29 Kasım 2015 Pazar

Bilemedim.




   Gözlerine sayısız şiir yazılabilirdi mesela. Tutup kirpiklerinden taç yapılabilirdi sonra. Saçları, uzun uzadıya bir şarkının notlarını barındıran çizgilerdi. Öpülesi gamzeleri, sadece bana gülünce çıkıyordu sanki. Dudakları çay kırmızısı. İçilesi idi. Şeker yemiş ağzı vardı bir de. Sen arı ol, git milyonlarca çiçeğin özünden şekerimsi şeyler topla gel, uğraş didin, o sadece esnesin, esnesin bak konuşmasın. Konuşmasına gerek yok ki hem. Elleri vardı, tutulası. kışın soğuğunda, sobanın yanındaki kışlık yorgan gibi. Pişirilen kestane gibi işte. Avuç içleri de öpülesi. İç çekip koklanası. Ve ben  ismimi duymadım hiç onun ağzından. Hiç konuşmadım onunla. Hiç yanında duramadım. Ses etmeden sevdim ben onu hep. Dilim yerine kalbimden döküldü hep onlu kelimeler. Büyüsü bozulmadan sevdim. Hayal ettiğim gibi sevdim işte. Ötesiz, sonrasız, soluksuz, takatsiz, özlemli, 'Neşet'vari..
Karşımdaydı hep. Ben ise zincirlenmiştim. Beni bağlayan zincir de oydu, yanına çağıran da. Ortadan yıpranan, çırpınan bir ben vardım. Hoşnutsuz değildim. O hep vardı ya yetti bana. Varlığı kadar, yokluğunu daha çok sevdim çünkü. Belki hala öyledir, kimbilir..?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder